16 Şubat 2011 Çarşamba

Mesih

Neredeyse üç haftadır her gün bu bara gelip bir hatun düşürmeyi bekliyordum. Alman turistlerin geldiği gün buna bayağı da yaklaşmıştım ama olmadı. Yine de pes etmiş sayılmazdım. Bara yöneldim kapıyı da görebilecek şekilde oturdum.
''Bu mesihe bir bira ısmarlar mısın?''
Adam konuşana kadar adamı fark etmemiştim bile. Fazla içmişti adam ama hala dinç gözüküyordu. Şansa inanırdım ve insanları kırmanın uğursuzluğuna da. İki bira istedim elimle barmenden. Adam kafasını yavaşca eğerek teşekkür etti. Kapı açıldı bir kaç erkek daha içeri girdi.
''Arıyorum.'' dedi adam kesin ve gür bir sesle.
''Neyi?'' dedim
''13 temmuz 1972'de doğdum. Güneş tutulmasından tam bir gün sonra. Tanrı önce onu yarattı sonra beni. İlk önce gözlerimi yaratmıştı. Gözlerimi yarattığında, onu daha yeni tamamlamıştı. Her bir parçası ayrı bir güzellikteydi, her bir parçası ayrı bir isimde. Saçlarına Meltem adını vermişti sanki dağlardan inen hoş bir rüzgar gibi omuzlarından belline doğru iniyordu, uzundu ve siyahtı. Yüzüne İrem demişti Tanrı çünkü burnu, ağzı, yanakları, hepsi cennet bahçesinden toplanmış gibiydi, dünyanın yedi harikası gibi. Sesine Neva, ellerine Hazal, gözlerine Deniz. Memeleri onun o yüreğinin ihtişahmını gösteren küreleri, parıldan ay gibi, Ayla.''
Aklıma aynı yatakta oturan bir sürü kız geldi. Hoşuma gitti.
'' Onu yaratırken çok özenmişti Tanrı, onu yaratırken tatmin olmuştu. O kadar özenmişti ki ben ona bakarak bile doğabilirdim. Bana baktı, gözlerime ve güldü. O an ilk defa gülmüştü. Onu ilk defa güldüren şey bendim anlıyor musun? Bu bir mesajdı, bir vahi! Bana baktı ve güldü. Sanki, seni bir daha görmek isterim der gibi baktı ve doğdu.''
O sırada bara iki tane kız girdi. Birinin sütyeni yoktu. Ben baktım, sertleştim. O bakmadı.
''Nasıl arıyorsun peki?'' dedim.
''Gezerek. Tanrı orada halime acıdı ya da belkide kızdı ve bana bir lanet verdi, hafıza. Hafızam sayesinde altı dil öğrendim ama yine hafızam sayesinde onu hiç unutmadım. Yapabildiğim tek iş çevirmenlik. Kitaplar çeviriyor, para  kazanıyor ve sonra onu arıyorum. Otuz yedi ülke dolaştım, dört ayrı kıta. Almanya, İspanya, Vietnam, Küba, Yeni Zelanda. Daha da gezicem. Onu bulana kadar gerekirse tüm dünyayı karış karış gezicem.''
Gözlerinde umut vardı.
'' İşler kesat şimdi, artık içki içecek parayı bile zor buluyorum. Yarın bir yayın eviyle daha görüşmem var. Eğer dedikleri romanın çevirisini ben yaparsam bu sefer ki para ile Arjantin'e gidicem. İnanıyorum, artık çok yaklaştım ve o da bir yerlerde benim onu bulmamı bekliyor.''
Bir an cebimdeki masaj salonunun kartını çıkarıp verip aradığın burada, yatmış seni bekliyor demek istedim ama yapmadım. Çünkü inanıyordu ve ben kötü bir adam değildim.
'' Umarım bulursun onu dostum. Bulunca sakın ha hemen üstüne atılma.'' dedim. Hafifçe gülümsedi. Kalktım. Sütyensiz kıza doğru yanaşıp dans etmeye başladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder