28 Eylül 2012 Cuma

kulp

En gizemlisi 0. Hani o meşhur yasalardan gelen 'olanı yok edemezsin, olmayanı var'. Kün deyince var eyledi mi 18.000 alemi? Hadi iç de çay koyayım...

En rahat halimi düşünüyorum nasıl olur diye düşündüm. Sorunlar olmasa dedim. Peki neye göre sorunlar olur yahut olmaz. Mesela yapmadığın bir şeyin sorunu ile yaptığın bir şeyin vicdanı. Hangisi daha fazla 0'a yakın? Niye benim 0 derecem ile evrenin ki farklı? İnc ile metre arasında maç santim oynar hiç çözemedim...

0 olmayı seçmek diye bir şey var bir de. Ben inanmıyorum. Bazılarımız olduğu yerde duruyormuş. Adım atmaya korkmak en bilindik durma biçimi mi? Durmak cesaret ister. Uyum sağlamak kolay...

+1,-1 var bir de. Sen hep 1 olarak atarsın adımları birileri başına gelip bir kulp takar. 2,3,4 sonrası çok kolay gelir. Hem hayat basit bir işlemdir. Bakkal defterlerinden de kolay. Hep toplama vardır, arada da çarpma. Hayat insanı fena çarpar basit sonuçlandırır yani ya 0 la çarpar ya 1.

Demin 2,3,4 kolay dedim ya yalan söyledim. Onlar yok. Hep 0 ve 1 var. Yani sen bir adım atarsın, sonra bir adım daha, sonra başka bir adım daha ama sen hep 1 atarsın ve mezara girene kadar bunları kimse toplamaz hayata 1ler ve 0lar bırakarak devam ederiz.

Biliyorum hiç biriniz bunları okuyup siklemiyorsunuz ama olsun başında da dedim kuyuya taş atmaya geldim fazlası yok.

18 Eylül 2012 Salı

16 Eylül 2012 Pazar

Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi şekil kardeşim

Gök kubbenin altında söylenmemiş söz kalmamış eyvallah ama bazı sözler var senin ağzından söylenmemiş, benim ağzımdan söylenmemiş bu kadar güzel anlamlandırılmamış daha önce. Hemen güzel bir örnek veriyim size. Turgut Uyar'ın o meşhur dizileri nasıl yazdığını tahmin ediyorsunuz?

'' Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım''

Ateşli bir tartışmanın ortasına bağırmış çağırmış ama sevmiş bir Turgut'un ağzından dökülüyor bence bunlar. Sevdiğine kızarken kendine olan tüm nefretini ortaya dökmüş bir adamdan. En önemlisi seven bir adamın ağzından dökülüyor bunlar. Tüm göklerden farklı kendi göğünü gören bir adamdan.

Böyle şeyleri anlamlandırmak da o kadar zor değildir. Bazen her şeyi anlamlandırmaya omuza dökülen bir damla göz yaşı yeter, yahut tüm o güzel çimen yeşillerini, yeşilliklerinden utandıracak bir nefret yeşili. Bazen içten bir sarılmadaki bir nefes alış yeter, ciğere yapışan bir koku. O koku ki Nil Karaibrahimgil'i bile anlamlı kıldırır bu hayatta.

Birini sevmek için bir gülüş yettiği gibi birini öldürmek için de bir damla göz yaşı yeterlidir o zamanlarda. Seslerin en kısıldığı anlar kalplerin yaklaştığı anlar ise geçmişleri de o kadar ortak kılar. Birine yapılmış bir yanlışı kendinden öte kardeşine yapılmış kılar.

Zamanında Reis demişti 'Şovalye misin tüm kadınların kurtaracaksın amk' diye. Haklı şovalye değilim belki biraz salağım ama olsun iyi hissettiriyor. Yapay mutlulukları paylaşmaktansa, gerçek yaraları paylaşmak daha rahatlıyor beni.

Ya çok boşluktayım kendimi kandırıyorum ya da gerçekten iyiye gidiyorum.
Ortası yok olsun, güzel hissediyorum.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Ben yazarken terledim, siz okurken terlemeyin.

Doldum. İçimi kusmadan rahat edemeyeceğim.

Çok mutlu, çok güzel hayatlarımız var. Allah bin versin, bozmasın sağlığınızı sıhhatinizi.
Ama inanın 'Allah var'.
Şayet olmasa o büyük rahatlıklar içinde yaşayamazsınız.
Hani o inanılan kendiliğinden oluşan büyük denge var ya, o alır yutar sizi.
Alır sizi Selamsız'ın, Kerpiçhane'nin en ücra sokaklarına tıkar.
Kambo'da dağdan indirir sizi, Habur'da mayına bastırır.
Tüm bunları 'Tanrı öldü' diyen adam samimiyetimle söylüyorum size 'Allah var' şayet olmasa size o düşünmeye bile korkacağınız acılardan bir saniye olsa yaşatır o kendiliğinden süre gelen tek düzelik.
Sırf siz ona inanmadığınız için 'Allah var' ve iyi ki de var.

Oturduğumuz yerden ahkamlar kesiyoruz.
Dağda ki çobanla oyumuz bir mi olacak, Türkiye'nin yüzde 60'ı aptal...
Ulan sevgili arkadaşım;
Oturduğun mahallenden kaç kere dışarı çıktın demeyeceğim sana başka bir şey soracağım,
Mardin, Kayseri, Konya, Elazığ, Gaziantep, Şırnak, Edirne, Trabzon, Erzurum ya da benzeri akrabanın olmadığı, daha önce birinin sana göstermediği, sokaklarını bilmediğin, insanların gözüne içine korkmadan bakamayacağın bir yere gidip kaçının en izbe sokaklarından geçtin? Kaçının kahvesine oturup, orada ki insanlarla sohbet etmeye çalıştın?
Şayet bunları yapsan bilirdin ki ben değil Rize'de ki vatandaş yerine konuşayım, yan evimde yatan komşum için bile tek söz diyemem. Korkarım. Onun vebaline girmek can almaktan çok koyar adama.

Çok sevgili ekşi sözlük yazarlarından biri yazmış,
'Türkiye'nin ilk fantastik dizisini çekmeye çalışmışlar ama olmamış...'
E benim güzel arkadaşım, e benim canım hemşehrim, e ana baba evladı olan adem.
Tabii ki o dizi fantastik olmamış. Çünkü sen kendi gerçek dünyanda yaşarken iki sokak aşağında senin fantastik dediğin hayatı yaşayan insanlar var.

Bu ülkede o çok sevdiğin amerikan dizilerini malesef göremezsin çünkü biz daha kendi iş savaşımızı bitirmedik. Bizim Kızıl Derililerimiz, Yankeelerimiz, Zencilerimiz yok. Bizde Kürtler var, Ermeniler var, Aleviler var. Ve sen şimdi her ne kadar 'AHA YAKALADIM AYRIMCILIK YAPIYOR!' diye atlasan da çık sokağa bir bak bunlar var. Sen bunları ne kadar görmezsen ne kadar bilmezsen o kadar fantastik gelecek ülke, o kadar iki kutuplu.

Bu ülke de ya Akp'yi tutarsın ya Chp'yi tutarsın,
Ya Atatürkçü olursun ya Dinci,
Ya Milliyetçi olursun ya Kürt sempatizanı,
Bir de ne olursan ol onun ezildiği hakkında ağlarsın, yanarsın, celallenirsin.

Bu ülke en zor şey ortada olmak.
En zor şey insan olmak.

12 Eylül 2012 Çarşamba

Beynimi Saçtım Vol.3

Önceleri Kadıköy'e inersin. Reis gelir, Turist gelir, Reis'in Manitası gelir. Paşa gitmez, tabi Paşa gelmez de Paşalar hep aynı yerdir... Cismen olmasa bile ruhen öyledir ve doğal olarak en meşru müdafa şekli karşındakini değil kendini dövmektir. Çakırları sevmemem tamamen prensip gereğidir.

''biliyorum lir sızmıyor şakaklarımdan 
ve yüzümde şeyh çıldırtan yarıklar da yok
annem beni hep çok sevdi, kız gördüm mü ağlıyorum
modern bir alışkanlıktır ölmek, seni doğasıya seviyorum
ben sana düzenli olarak telefon ediyorum.
mıknatıssız bir pusula olarak''


İnsanın şuuru ateşi 40 civarına gelince daha bir yerine geliyor ya da pardon unuttum ben insan değilim... sadece ben de öyle oluyor. Kendine en yaklaştığın anlar hep miden ağrıyor. Seninle ya da sensin pek farklı değil. İşte öyle bir an da bazen aklına bir mısra takılır, bütün bir şiiri okursun, kelimesi kelimesine okursun ama bir yeri vardır ah dersin ben yazsam böyle olmazdı...


Takıntılı parçalara bayılıyorum ama en rahat yaptığım şey kabahati kendimde bulduran şeyleri seçip beğenmek. Gelecek yakın bir ilişkim var bana uzanınca her şeyi anlatıyor ama çekingenlik bu kendimi soramıyorum ama geçen gün ağzından kaçırdı 55'e yakın öleceğim.

Bugün 12 eylül. 11 demiştin geçti. He ben ölmedim yaşıyorum. Ben ve diyebilmek isterdim biz.

26 Ağustos 2012 Pazar

Yangın Var

' Hayır öyle değil. Bak iyi düşün. Senin çocukluğun ile onun çocukluğu arasında ipragaz kamyonu ile ilgili bir bağlantı var. Bak iyi düşün kesin var.'

Bu cümle yaklaşık 20 dakika önce gördüğüm kabusun kilit cümlesi idi. Sonra ne mi oldu kamyonun üstünü kapamaya çalıştı biri, başardı da. Sonra kamyon harekete geçince brandasının üstü elektrik tellerine takıldı. Şoför kurtulsun diye tam gaz geri yaptı ama bu seferde o kadar hızlı yaptı ki elektrik telleri yerinden koptu. Teller yerinden kopunca etrafı aldı bir kıvılcım, gitti trafoyu patlattı. Trafo patlayınca ise yolun karşısında bulunan dürümcü ve eczaneden dumanlar yükselmeye başladı. Dürümcüden insanlar elinde adana, urfa ve acılı ezme tabakları ile dışarı çıkarken, eczaneden ise artık alevler yükselmeye başlamıştı. Son gördüğüm şey eczanedeki 30 cm boyunda plastik şişme deniz atı alevlerden kaçmaya çalışıyordu. Kamyonda ki tüpler mi? Onlar patlamadı. Çünkü onların 2 kadının çocukluğu arasında bir bağı vardı.


11 Ağustos 2012 Cumartesi

Tebrikler Henüz O Kadar Ünlü Olmadınız

'' Amına koduğumun herifi sen git anca kitap imzala!'' diye söylenip, kitabı bir tarafa fırlattı. Bunalmıştı. İşin kötüsü artık canı eskisi kadar içki de çekmiyordu zira kendini kaybetmek onu daha fazla kendine hapsediyordu.  Obesesyonu da iyice çileli hal almıştı. En basit işleri yapması bile dakikalarını alıyordu. Ama onu en çok şaşırtan şey sanrılardı. Her gece uykuya dalmasını bekleyip, sonra onu yumuşacık elleri ile kaldıran sanrılar. Gurur duyuyordu onlarla. Beyni bunları yapabildiğine göre kim bilir daha ne gibi piçlikler yapabilirdi ama kendi kontrolünde olmayan işleri sevmezdi. Tıpkı insanları kırmayı sevmediği gibi.

Sonra düşündü kaldığı yerden tekrar başlayabilir mi bu yazıya diye ama beceremedi yahut içinden gelmedi. Bir sigara daha yakmak istedi canı, saate baktı. 06:32. Şimdi yatsam 6-7 saat uyurum en fazla sonra da atarım kendimi dışarı diye geçerdi içinden. Büyük bir şeylerin olduğunu görmek en büyük hayaliydi ondan ufaklar ile yetindi yine.

8 Temmuz 2012 Pazar

Tekirin İnsafı


Boğaziçi ünversitesi güney kampüsü o gün sakindi. Tabi bunda deli gibi esen rüzgarın etkisi de yok sayılamazdı. Erkendi... Tiyatro provama daha 1 saat vardı. Yapacak bir şey olmadığından banklardan birine oturup kitap okumaya başladım. Kampüse yolu düşenler bilir, boğaziçinin kedileri ve köpekleri meşhurdur. Çeteler halinde dolaşırlar ama kimseye zarar vermezler, aynı zamanda oyuncudular... Sırnaşıkdırlar... Ama onlar da yoktu. Yarım saat geçmişti... Kitaba iyice dalmıştım. Sağdan hızlıca bir kedi geldi, banka zıpladı ve omzuma asılı bankın üzerinde duran çantamın üstüne yattı. O kadar benimsemişti ki bir anda... Yavaşça sevmeye başladım ve gözlerini kapatıp uykuya daldı. Ben de keyifle kitaba dönmek için kafamı çevirdiğimde gördüğüm manzara o kadar keyifli sayılmazdı. Tam karşımdan bir alt sokağımda oturmasına rağmen 2 senedir görmediğim eski kız arkadaşım ve eski lise sıra arkadaşım el ele geliyorlardı. Bir şey yapmak istedim, ne yapacağımı bilemedim. Kalkıp gitmeyi düşündüm ama hareket ettiğim an kedinin uyanacağını fark ettim, durdum. Kedi o an benim için dünyanın en özen gösterilmesi gereken varlığı oldu. Kesinlikle uyanmamalıydı. Sevmeye devam ettim, sevdikçe huzur doldum. Ben kediyi severken iyice yaklaşmış ve bankın yanından merdivenlerden aşağıya inip kantine giriyorlardı. Beni fark etmemişlerdi. Onlar kantine girdikten sonra kedi yavaşça uyandı, önce gerindi sonra kafasını çevirip bana baktı ve geldiği gibi hızla banktan atlayıp uzaklaştı. O günden sonra onları yine hiç görmedim. Kediler ve kader... Bir bağ olduğu kesin.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

İrem'in Şarkısı

Mayıslar ki vefa onda,
Günüm geçer anasonla,
Yağmurlar ki bu bahara,
Aldatırlar gündüz gece.
Aşkın ismi iki hece,
Derman bulmaz hiçbir gece,
Güzel yüzlüm sen gülünce,
Beni yormaz ki bu yollar.

Ama aklımın iplerini ben saldım yalnızlığına
Derdim günüm sen olmuşsun ararım ben bir başıma
Koskoca bu İstanbul almış seni koynuna
Bırakmıyor ellerini çıkayım ki karşına
Ama ümit bitmez bu İrem'in şarkısı.

22 Mayıs 2012 Salı

Blue Bird - Charles Bukowski

Mavi bir kuş var, kalbimin orta yerinde,
Çıkmak için can atıyor.
Ama ben öne göre fazla zorum.
Diyorum ki, otur oturduğun yerde.
Seni daha fazla göstermek istemiyorum.
Mavi bir kuş var, kalbimin orta yerinde,
Çıkmak için can atıyor.
Ama ben onu viski ve sigara dumanına boğuyorum
Ve fahişeler, barmenleri
Bakkallar asla anlamıyor,
Onun orada olduğunu.

Mavi bir kuş var, kalbimin orta yerinde,
Çıkmak için can atıyor.
Ama ben öne göre fazla zorum.
Diyorum ki, siktirme belanı.
Hayatımı sikip atmak mı istiyorsun yine?
Daha fazla yazmamamı mı?
Mavi bir kuş var, kalbimin orta yerinde,
Çıkmak için can atıyor.
Ama ben öne göre fazla çakalım.
Sadece geceleri çıkmasına izin veriyorum,
Herkes uyurken.
Diyorum ki, biliyorum oradasın,
Sakın üzülme.
Sonra yavaşça yerine kokuyorum.
Ama o mırıldanmaya başlıyor,
Öldürmemek için zor tutuyorum kendimi.
Sonra koynuma alıp uyuyorum onu.
Anca öyle sakinleşiyor.
Ve bu bir erkeği ağlatmak için yeterli olabiliyor.
Ama ben ağlamıyorum.
Ya siz?

Charles Bukowski

Çeviren: Emre K.

17 Mayıs 2012 Perşembe

Azizeler ve Totemler üzerine

Her zaman her şeyin dört dörtlük olması beklenemez. Zira yorulmadan bir şeye ulaşmanın vereceği zevk uçucudur genelde. Peki ama ya uzun süreli olmayışlar; onları ne yapacağız?

Mayıs, ada, cennet bahçeleri, tom waits, hisarüstü, köprünün ayakları. Size kelime olarak çok farklı şeyler anımsatabilirler ama benim azizelerim ve totemlerim var. Gözümü kapadığımda beliren, kokusu burnuma çarpan, tüylerimi diken diken eden ama beni hayatta tutan şeyler.

Tanrının her yaptığınızı görmesi sizi çoğu zaman rahatsız hissettire bilir. ( hatta inanmaya bile bilirsiniz. ) Ben her zaman yolumu gözeten bir tanrıya inanıyorum yahut bana öyle hissettiriyor. Öbür türlüsü açıklanması çok zor olaylar yaşıyorum. (artık siz düşünün gerisini)

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Ölünce cenazeme gelir misin?

Susmak, bir kendini bilmeme halinden çok dinlemek halidir benim için. Yahut karşındakinin rahatsız olacağını düşündüğün anlarda kendine göre doldurması için verdiğin boş sayfadır. En yalın haliyle müziktir benim için susmak her şeyi anlamlı kılmaktır.

Ama düşünüyorum şimdi hata mı ediyorum diye. Ben sustukça başarısız ressamlar kendi fırçalarını vurmak için yarışıyorlar tuvale. İşin kötüsü tuval benim olduğumdan sonrasında izlemekte bana kalıyor.

Oysa çok basittir yargılamadan önce söz verme hali. Ben demiyorum ki ortada yanlış yahut doğru yok ama nasıl? Faşizmi dilden çok beyinde uygulamak niye? En büyük günahlar neden hep yargılanmadan kabul edilenler? Çok mu soru sorar oldum?

İnsanların hakkında ne söylendiğine zerre önem vermem benim için kişinin söyledikleri önemlidir kısaca. Lakin artık öyle bir hal aldık ki söylenilenlere önce biz inanıp ona göre var olmaya başladık. Facebook aslında bu mudur? Müge Anlı beni de suçlasa güzel olmaz mı?

İçimden geçen tüm sinirlerimi aldırıp bir kaç kişinin önüne geçip sadece dinlemek çünkü biliyorum 'önce söz vardı'. Konuşurken kendinizi dinleyen belki böylece kolay yoldan erdemli olursunuz.

4 Mayıs 2012 Cuma

Çoraplarım neden hala ayağımda bunun da bir açıklaması var mı?

Yanlışı görüp de üzerine gitmediğim anlar sonradan kendime daha çok kızdığım anlar olmuştu hep. Yani o orada oturuyor ben burada ama içim huzursuz, o ortama ait değilim, konumlandırma yanlış, yine de görünce mutlu oluyorum lakin yürümüyor. Ne diye ben yokken o var diye orada durayım ki? Hayır bu egoistçe bir yaklaşım hiç değil. Bence oluşlar hep iki kişiliktir çünkü tanrı ile ben, ben ile sen, sen ile dünya. 'Ol' ve 'Öl' arasında geçen bu zaman diliminde de olmadan geçen her an günah yine bana göre.

Peki ya benim çoraplarım neden hala ayağımda, bunun da bir açıklaması var mı? İçinde bir isim geçiyor diye bir şarkıyı daha fazla sevmemin? Kapılardan sağ ayakla girmemin? Boynumda çıkan leke ile yalnız hissetmemin? Her şeyin bir bağlantısı var mı yoksa her şey kendine has mı?

Yakalanmamak güzel ama esas düşersen kimse seni yakalayamaz.

30 Mart 2012 Cuma

Yazmasam Olmazdı

Ben otursam sussam,
Tependen tırnağa sana.
Sonra bir çocuk açsa ağzını kendi kalabalık yalnızlığına
İşte o an anlarsın belki beni
Kelimeler değil yalnız seslerin rengi
Bakan bir çift göz işitir her sayfada
Yellenen ışıklı dili.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Hasan'ın Mavi ile İmtihanı

Hasan kalkar göğe bakar,
Yıldızlar ki kalbe zarar.
Hasan durmaz aklı yorar.
Yaşanmışlar neye yarar?
Aldatılmaz, aldananlar.
Yalnızlıklar aklı yorar.
Hasan durmaz yara açar,
Kan yükü bu yolu bozar.

Sabah yatar, gece kalkar,
Mavilikte batar çıkar.
Gündüz düşler, hayra yorar,
Sade kahve, ayrılıklar.
Yorulmaz mı uzun Hasan?
Üç kuruşa sevda arar.
Yorulmaz bu uzun Hasan.
Çöplüklerde ak pak kokar.

10 Ocak 2012 Salı

İskelet Orkestrası

Yalnızlığın gülümsediği an, boş odalar hınca hınç dolar.
Bir cenaze alayı girer içeri, aksak ritimde, ak kapıyı ala boyar.
Geceler deneyimli orospudur, en hüzünlü anlarda ışığını yayar.
Ellerini boş buldu mu karanlık, seni tutar beyninden kavrar.
Sonrasında mecnun, ararken yakamozu, Beşiktaş'tan Üsküdar'a boş bir vapur kalkar.

8 Ocak 2012 Pazar

Limon Çiçeğine

Yağmur anıları indirir Bahariye kaldırımlarına,
Dışarıda tek eli cebinde bir ayaz.
Bir uçak her zaman özürlüğe mi uçar?
Yahut çocuklar rıhtımda pia heyecanında.

Bir adam Cohen'den nefret eder sabah 4:30 sularında,
Herkesin bildiğini değiştirmek kendi bildiğimi unutturur mu insana?
Ve ne yazık ki kilise çanları sabah ezanından önce çalar Kuzguncukta.
İyi bir kitaptan bile akılda kalan üç kahraman olur daima.

Hani bir vapura binersin bozulur ya.
Keşke yalnız bunun için sevmeseydin beni.