8 Ocak 2014 Çarşamba

Sıcak

13.12.13
05:33

SICAK

Ovuşturarak açtı gözlerini. Boynu fena tutulmuştu. Havada garip bir koku vardı, koğuşta yatmışcasına terli bir koku. O an fark etti otobüste olduğunu. Yanı boştu, keza dışarsıda. Göz alabildiğine çıplak, çorak, kar kaplı bir yerin ortasında gidiyordu. ‘Amına koyayım!’ dedi içinden ya da öyle zannetti. Etrafa bakındı bir tabela, bir yazı, her hangi bir şey aradı nereye gittiğini anlamak için. Boşuna, hiç bir şey yoktu. Ceblerini yokladı. Cüzdan yerinde, telefon yerinde. Derken iç cebine attı elini. Bilet parçasını buldu önce. Tam ‘İstanbul’ yazılı yerinden kesilmiş. Hatırlar gibi oldu o an. Evdeydi, yatağındaydı, onunlaydı.

Onunla yatarken korkuyordu. Alışmamıştı çünkü, bir şey vardı sevdiği bir şey adını bilmediği, tadı hayal meyal aklına geldiğinde kokusu burnuna çalınan ama asla tamam diyip tutamadığı bir şey. Alışmak istese kendini bıraksa o zaman bildiği bir şey olacaktı, kaybetmek. Döndü durdu yatakta, hem sarılmak istiyordu hem uyandıracağından korkuyordu, gerildikçe de canı sigara çekiyordu. İstemeye istemeye kalktı  yataktan, geçti içeri oturdu.

Bileti geri koydu cebine. Ter kokusunun arasından bir koku sıyrıldı o arada, üstü koyuyordu. Nasıl kokmazdı zaten en son o giymişti. Sıcak dedi. Çiçek dedi. Koyamadı adını yine bir türlü. Tek bir zamir vardı zaten her şeyi tamamlıyordu, o. Kağıt parçasını çıkartı cebinden. Üstüne bir şeyler karalamıştı ama o kadar boktan bir el yazısı vardı ki kendi bile hatırlamıyordu ne olduğunu. Kelimeler seçebildiği sadece. El, kokmak, yol.

Sigarasını yakıp gözlerini kapadı. Onu düşünüyordu, 3 adım ötede ki onu. Tanımıyordu onu ya da tanımadığını sanıyordu. Anlattığı kadar vardı, anlattığı kadar çoktu. Ben ne kadar varım ki diye düşündü. Anlatamamıştı kendini, anlatma geriği duymamıştı çünkü huzurluydu onun yanında. Peki ya uzakta? Uzakta huzursuztu, uzakta mekanlar vardı, orada. Kıskanç bir adam olduğunu söyleyememişti mesela hele de sevince daha çok kıskanacağını, çok özleceğini de söylememişti ve çoğu şeyi demeyeceğini de. Söylediği her ismin, onlar ve onun hep o olacağını. Anlatamamıştı, anlatmamıştı.

Düğümlendi boğazı, su isteyecekti vazgeçti. Konuşmak istemiyordu. Şu an tek istediği yolda olmaktı ve yoldaydı. Tek dileği ise onda saklı.

Yatağa dönmeye karar verdi ama buz kesmişti her tarafı. Vazgeçti, dokunursam üşür uyanır dedi, kaldı oturduğu yerde. İçi geçti, baktı olacak gibi değil aldı diğer yorganı döndü yatağa. Uyandı o, onu gördü sarıldı. Isıtmaya çalıştı onu. Rüya görmüştü, gidiyordu.

Gidiyordu. Nereye gittiğinin önemi yoktu zaten artık bağzı mesafeler hep uzaktı çünkü kilometre olmayan cinsinden.

Yine görüştüler, yine ayrıldılar. İşler vardı, güçler vardı, yapılması gerekenler, yapılmak istenenler vardı. Bazen çok hızlı, bazen ala bildiğine yavaştı ama hep giden hep ilerliyen bir şeyler vardı. Çok şey vardı.

İyi ki vardı. İyi ki bir yerlerde olacaktı. O hep sıcak elleriyle bir yatakta kıvrılmış, düşlerinin yorgunluyla hafif kıpırtılı, yemyeşil gözleriyle o olacaktı.


Emre Konuk
feat
Ara Dinkjian Quartet – My Dark Place